7 Mayıs 2017 Pazar

Özür Dilerim

"Özür dilemek, sizin haksız olduğunuz anlamına gelmez. Karşınızdaki insana verdiğiniz değerin egonuzdan yüksek olduğunu gösterir." Bu ne güzel bir sözdür ulu bilge Freud. Hem hata yapmaktan bu kadar korkmak niye? İnsan değil miyiz hepimiz? En ifrit olduğum söz: "özür dileme, özür dilenecek bir şey yapma"dır. Çünkü bu cümleyi sadece özür dilemeyi bilmeyen insanların ağızlarından duyarsınız. Oysa özür dilemek "ben seni anladım, sana hak verdim." demek değil midir? Özür dilemek, özür dilenecek bir hata yapmış olmaktan pişmanlık duymak değil midir? Pek merak ediyorum sevgili özür dilenecek bir şey yapma diyen muhteremler, neden bu her yaptığınızın doğru olduğuna inanmanız? Neden bu özür dilemeyi aşağılanmak saymanız? Neden bu hatayı kabul etmekten duyduğunuz korkunuz? Korkmayın, özür dilediğinizde bundan kendine ego şişirecek bir pay çıkaran insanı kaybetmeniz hayatta başınıza gelmiş en güzel olay olabilir. Bırakın gitsinler zaten. Özür dilemeyi bilmeyenler de bırakın gitsinler. Ama eğer doğanız gereği hataya en müsait canlı türü olan insan olduğunuzun farkında olan ve hata telafisinin hevesinde insanlara düşerse yolunuz, bu; pek bir şanslı olduğunuz anlamına geliyordur. Ne mutlu size. O insanların gitmelerine izin vermeyin. Hata yaparlar ama en azından yapılmış hatayı yapılmamış gibi göstermeye çalışıp üste çıkmaya çalışmazlar. Asabınızı bozmazlar. Ha bir de şey, hatayı telafi etme çabamız sırasında bile üstümüze gelmeye devam eden insan gördüğümüzde napıyoruz? KAÇIYORUZ! TOPUK!

Zeheka Odasından Bildirdi.

22 Mart 2017 Çarşamba

Bir Şeylere Dair Ama Nelere Olduğunu Bilmiyorum

Sonra bir gün aniden bütün mutluluk arayışlarım son buldu. Birden bire. Plansız. Yıllarca bulmayı umduğum tüm taşların altından çöplükler çıktı. Hayal kırıklıkları, zaman  kayıpları, can sızıları çıktı. Neden ve nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde aramayı bıraktım.
Çok uzun zaman geçmedi üzerinden bırakalı.
Ama yüzyıldır mutlu gibiyim.
Penceremin dışında öten kuşların seslerini duymamışım uzun zamandır. Kuşların varlığını bile unutmuşum. Şimdi istemeden duyuyorum onları. Gülümsetiyor.

Bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor” diye başlayan bir cümlesi vardı Zeki Demirkubuz’un, kültleşti o. “artık bundan acı duymuyorum” diye bitiyordu. Bir vazgeçiş cümlesi. Bir insan bir şeyden vazgeçerse ancak kurabilir böyle bir cümleyi. Vazgeçişlerin melankolik olması gerekiyor aslında. En son hangi vazgeçişimde bu kadar melankolik oldum hatırlamıyorum.

Sonra telefonumu karıştırıyorum. Bir özelliğini keşfediyorum. Anılar. Zaten bu hayatta en çok önem verdiğim şey onlar. Bugünü kaçırma pahasına üstelik. Geleceği umursamama pahasına. Karşıma bir video çıkarıyor. Doğduğum gün. Üzerinden 25 yıl geçmiş ama. Yalnız başımayım. Bilmediğim bir ülkedeyim. İlk kez o gün gördüğüm bir şehrindeyim. Bir gün öncesinden gitmişim oraya. Doğum günümü yalnız geçirmek için. Yalnızlığı sever miydim bilmiyorum, hayatımın en çok yalnızlığa ihtiyaç duyduğum dönemiydi. “Anka kuşu misali doğacağız küllerimizden tüm kokuşmuş ruhlarınıza inat” diye iddialı bir cümle kurmuştum bir süre önce. O gün bunun hakkını vermem gereken gündü.

Hayata bakış açımın kırılma günü. Bir otobüs bileti alıp, bir otel ayarlayıp, başka bir şehre gidip, tek başıma kendimi dinlemeye, geçmişimle dertleşmeye, sorunlarımı çözmeye, tüm canımı acıtan defterleri kapatmaya ve kırıldığım herkesi affetmeye karar verdiğim gün o gün. İlkokulda renkli kalemini vermediği için kalbimi kıran sıra arkadaşımdan bekleme sırasında ite kalka önüme geçen teyzeye kadar herkesi affedişimin günü. Bir daha kimseyi gönlümde yük olacak kadar kendime dert etmeyeceğimin eğer illaki çok üzüldüysem kendime en fazla üzülmek için 3 gün süre vereceğimin kararına vardığım gün. O gün bir daha beni hayatta mutsuz edecek insanları yanımda barındırmayacağıma yemin ettiğim gün. Haksızlık karşısında her ne kaybedeceksem kaybedeyim yine de mazlumun yanında yer almaya karar verdiğim gün. O gün bir parkta tek başıma otururken bunun hayatımda yaşadığım en güzel doğum günü olduğunu fark ettiğim gün. O gün artık gitmekten korkmadığım gün. O gün artık içimdeki küçük kız çocuğunu karşıma alıp hayatla nasıl baş edeceğim korkusunu beraber yendiğimiz gün. O gün gelecekteki kendime çektiğim videolardan bir yenisini daha çekerken 'ben sana çok güzel bir Hande yetiştiriyorum şu an olduğun insanla gurur duyuyorum' dediğim gün. Sonrasında hayata bambaşka gözlerle bakmayı başardığım gün. Peşi sıra huzuru bulduğum gün. O günden bu güne yine kalbimin kırıldığı oldu hepsini ışık hızında tamir ettim. Dedim işte bir günden çok daha fazlası. Değişen hayatım, tuhaf tesadüfler, canım gelişmeler. Anka kuşu misali doğacağız küllerimizden tüm kokuşmuş ruhlarınıza inat, demiştim o gün. Teşekkür ederim hayat yüzümü kara çıkarmadığın için. Yine bir 'yaşamak ne kadar güzel, keşke hiç ölmesek' dediğim an.

Umut dolu yarınlara inandığın günlerin olsun sevgili okur. Bahar tadında, gönlünde çiçekler açan günlerin olsun.

Zeheka Bildirdi.