28 Kasım 2011 Pazartesi

‎"Bir beyaz ev hatırlarım Girit'te. Resmo köyünde... Mübadele derler, gitmeliymişiz oralardan evimizi bırakıp. Hep merak ettim o evde kim yaşar diye..." sözleriyle izlemiştim ilk kez fragmanı. Çok heyecanlandım. Babaannemi aradım.


-Babaanne neydi sizin köyün adı?
+Zeytinlik adı.
-Öyle değil rumcasını söyle
+Elya.
-Dedeminki ?
+Kafela.


Babaannem görmemişti hiç Girit'i ama çok iyi rumca konuşurdu. Annesiyle hep rumca konuşurlardı birlikteyken.
Çok sağlıklı beslenirlerdi. 90'ı geçmişti annesi öldüğünde. Atatürk'ü anlatırdı bize. Onu ilk gördüğü zamanı. 8 yaşındayken... Göçten sonra görmüştü. Fil hafızasıysa eğer adı nenemde o vardı.
Evlerini, bahçelerini anlattığını hatırlarım.
Bir de Girit'in çok serin olduğunu.
Yapıcı derlermiş babasına. Elinden her iş gelirmiş.
Deniz kenarında bir ev yapmış onlara. 
Sonra mübadeleyi yaşamışlar.
Evlerinden atılmış, yerine başka bir coğrafyada evlerinden atılmış başka insanlar oturmuş.
Alabildiklerini almış, alamadıkları kalmış...




Büyük kapı anlatırdı. 
Geri dönmek isteyip dönemedikleri. 
Kapalı büyük bir kapı. 
Komşularının yalvarışlarını anlatırdı "gitmeyin biz sizi saklarız" diye ağlamalarını...


Dedem var sonra.
Onun babası ile kardeşi.
Çok acıklı bir hikayeleri...
Gemide iki farklı aile almış onları. Birinin Tarsus'a diğerinin İzmir'e düşmüş yolları.
Aynı babanın iki oğlu, onların farklı iki hayatları...
Büyük dedemin 7 yıl boyunca süren kardeş olduklarını ispat etme davaları...
Ve hiç birbirlerini göremeden ölmeleri...


Bir halkı yaşadığı kara parçasından koparıp deniz ötesi ülkesine yollamak mıydı her şeyi düzeltecek olan?
Yoksa kendi halkını evinden koparıp kendi saydığı topraklarda yeni bir ev vermek mi?


Ne Girit'te Rum, ne Türkiye'de Türk olabilenlerin güzel hikayesiydi Dedemin İnsanları...


Kalispera.


Zeheka odasından bildirdi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder