2 Ocak 2012 Pazartesi

Barış Manço'ydun Sen Nasıl Ölebildin Hala Anlayabilmiş Değilim

Hayatta ben en çok sen gittiğinde ağladım. Neden gittiğini bilmedim. Gitmiştin işte. 
Ama biz?
Önce o küçük yüreklerimizde bir boşluk oldu. Sonra hayatlarımızda, en sonra televizyonlarımızda...
4. sınıftaydım.
Öyle ağlamıştım ki, okula gittiğimde gözlerim şişmişti. Utana sıkıla girdim sınıfa. 
Sınıf sessiz, kimse sağda solda koşuşturmuyor. Kimse gülmüyor. Öğretmen yoktu sınıfta. Neden bu kadar sessizdiler? Oysa toplaşsak dünyayı ele geçirebilirdik enerjimizle.
Yüzlerine baktım sonra. Çoğu benim gibiydi. Ağlamaktan kızarmış gözleri vardı. Beni anladılar, ben onları anladım.
Sessizliğe ayak uydurup sırama oturdum. Öğretmenimizi beklemeye başladık.
Sonra birisi çıktı tahtaya. Tebeşiri aldı eline, kocaman harflerle, 
-BARIŞ MANÇO, yazdı. 
Sonra bir başkası çıktı:
-Seni hiç unutmayacağız.
Sonra bir diğeri, sonra ben...
-Seni çok seviyoruz.
-1 Şubattan nefret ediyorum!
-Barış Abi seni çok özleyeceğiz.
-7'den 77'ye 
...
Ve daha hatırlamadığım bir sürü şey...
Tahta tam kapasite dolmuştu. Tahtaya yazan hemen önündeki tümsek yerde oturuyor sırasına dönmüyordu. Yazası bitmeyen dönüp yine yazıyordu. Öyle büyük bir acıydı ki seni kaybetmek... Hepimiz sanki dedelerimizi aynı gün kaybetmiş gibiydik. 
Sınıfımızda teybimiz olurdu, ingilizce dersleri için. Birisi kasetini getirmişti. Onu da taktık. Acıdan ölüyorduk. Tahtamız hep seninle ilgili şeyler...
Öğretmenimiz geldi sonra. 
Hepimiz ip gibi sıralanmışız tahtanın önünde.
Tahtada bir ton yazı.
Teybimizde Barış Manço çalıyor.
Hepimiz ağlıyoruz salya sümük.
Bir şey demedi. 
Masasına oturdu. Acımıza ortak oldu biraz. Hiç elleşmedi bize.
"Hadi sıralarınıza oturun, ne yapıyorsunuz burada" demedi.
Biz öyle zil çalana kadar ağladık. 
Sonra yüzlerimizi yıkadık. 
O kadar mutsuzduk ama o kadar paylaşıyorduk ki acımızı, hafifliyordu sanki.
Sonra her pikniğe, uçurtma şenliğine , oraya buraya giderken servis amcamıza senin kasetini verdik.
Hani senin tamamlayamadığın, başkalarının senin ölümünden sonra tamamladığı, bir yanında renkli, bir yanında siyah beyaz fotoğrafın olan.
Ben siyah beyaz olan tarafını sevmedim hiç. Sanki diğerinde yaşıyormuşsun da, bu tarafındaki senin ruhunmuş gibi hissettim. 
Seni dinlemek o kadar huzur vericiydi ki hepimiz için, adeta zaman zaman canavarlaşan minik ruhlarımızın gurusu gibiydin.

Sen demişsin ya:
-Bir gün ölürsem; öldüğüm günü değil, doğduğum günü hatırlayın, diye...
Barış Manço'ydun sen, nasıl ölebildin hala anlayabilmiş değilim ama bugün aslında senin doğum günün için yazdım ben.
Biz o zamanlar çocuk olanlar olarak hatırlıyoruz doğum gününü. Bir çocuğun başına gelebilecek en güzel şeydin. 'Yüzüklerinden birini bana verse keşke' diye düşünürdüm hep. Hayata bir daha gelsem seni yine o yaşımda tanımak isterim. 
Ağlattın yine. 
Zaten adının geçtiği her yerde gözlerim doluyor hala.
Yüreğime nasıl dokunduysan artık...

İyi ki doğdun Barış Manço! 

http://zeheka.fizy.com/#s/1aj3y2

Zeheka odasından bildirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder