29 Temmuz 2012 Pazar

Dedim ve...

Bir gün "Ya yok artık!" dedim ve işler hiç içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı.

ÜNİVERSİTE TERCİHİ


Üniversite o yaşlarda benim için kazanılması çok güç olan bir kurumdu. Hiç bir zaman çok çalışkan olmadım. Çok çalışmayı sevmedim. Her zaman çalışmanın hayatımdan çaldığını düşündüm. İşe yaramaz pek çok şey öğreniyor sonra da hiç birini uygulamıyorduk. Ama bir şeyleri yapabilmek için o saçma şeyleri öğrenmek zorundaydık. Daha önce yazmıştım. Çalışmaya başlamamın asıl sebebi bu değildi elbette. Benim gibi biri için bu olamazdı. Arkadaşlık ettiğim insanlar gerçekten iyiydiler test çözme konusunda. Herkes onlara soru soruyor ben de öyle kalıyordum yanlarında. Tabi ki hoşuma gitmedi bu durum ve dedim ki "O sorular bana da sorulacak!" Öyle oldu yani benim üniversiteyi kazanmam. Puanım iyi olsa da okul puanım düşük olduğu için şu an mezun olduğum okulu kazandım. İşte şimdi anlatacağım onun hikayesi.

Ben üniversiteyi hep bulunduğum şehirden gitmek, kendi başıma bir şeyler yapıp yapamayacağımı öğrenmek için kazanmak istiyordum aslında. Dersler falan tabi ki umurumda değildi. Hayallerim orayı bitirince gerçekleşecekti çünkü. Bankacı olacaktım. Alışverişlerde mutlaka valizlere bakardım. Renkli olmalıydı. Tekerlekleri güçlü olmalıydı hemen kırılmamalıydı. Ben eşyalarımı onun içinde sığdırabilmek için sinir krizleri geçirmeliydim. Sınavdan çıktım. Fena değildi. Puanlar açıklandı. Tercihler başladı.

Şunu söylemeliyim ki tercihlerinizi beraber yaptığınız öğretmenler hayatınızı karartmak için vardırlar. Onlara güvenmeyin. Kendi tercihlerinizi kendiniz yapın.


Çok şanslı bir insan olduğumdan benim girdiğim sene puanların 15-20 puan yükseldiği bir seneydi. 


-Amaan canım yükselsin yükselsin 8 puan yükselsin yine girerim İzmir'e. 


Dedim ve giremedim.




Tercihlerimi yaparken babam aradı.


-Mersin'de var mı iktisat?
+Efendim?
-İktisat bölümü diyorum Mersin'de var mı?
+Olsa ne olacak ki ?
-E sen hep iktisat yazmıyor musun yaz işte Mersin'i de.


Hayatta geriye dönüp neyi değiştirmek istersin deseler ben kesinlikle bu telefon konuşmasını değiştirmeyi isterdim. O telefonu hiç açmazdım. Gerekirse yalan söylerdim. "Mersin'de üniversite kapanmış yea, baskın yapmışlar mühürlemişler okulu" derdim. Ama öyle demedim.


-Aman yazayım ya ne olacak babamın gönlü olsun gelecek hali yok ya.


Dedim ve geldi.

HIRSIZ


Bir yaz gecesi babamla Mersin'deki evimizde kalıyorduk. İşimiz gücümüz olduğundan çok sevdiğim(!) yazlığımızı bırakıp gelmiştik. Oturma odasında televizyon izliyorduk. Babamla aynı oda da uyuyacaksam ve bu oda da televizyona ev sahipliği yapan bir odaysa sabaha mutlaka şiddetli bir baş ağrısıyla uyanırdım. Çünkü her baba gibi saat 21.00 - 22.00 sularında dizilerin en tatlı yerlerinde uyur sonra da gece boyunca şam şeytanına bağlardı.

Yine öyle bir gün saat 01:00 sularında aramızda şu muhabbetler geçti.

Babam: Ya kapıyı kilitlemedik.
Ben: Boş ver.
Babam: Nasıl boş ver ?
Ben: Baya boş ver. Yıllardır her gece kilitlediğimiz kapıyı kilitlemediğimiz geceye denk getirebilen hırsıza kızamam ben baba. Helali hoş olsun, boş ver.

Dedim ve hırsız girdi.

YAZ OKULU


Üniversite son sınıftayken o sene hep mezuniyet hayalleri kurdum. Bankacı olacaktım. KPSS'ye asla girmeyecektim tabi ki. Bir sınav daha mıydı? Yok artıktı! Diğer çocuklar hep öğretmen, doktor, mühendis falan hayalleri kurarken ben bankacı olduğumun hayallerini kurardım. Üniversiteye hazırlanırken sınıfta iktisat okumak isteyen tek tip bendim.

Yaz okulu maz okulu her ne gerekiyorsa artık o sene o okul bitecekti. Aksini hiç düşünmedim bile. Sene bittiğinde 2 yaz okuluna bile isteye bıraktığım, 2 de bana sürpriz olan dersim kaldı. 2'si bölümde açılacak 2'si de Allah'a kalacaktı. Allahlıklardan birini Çukurova Üniversitesinde diğerini de tek derste vermeye karar verdim. Güneyin cehennem kıvamındaki yaz mevsiminden ötürü gidiş gelişi kendime ağır gördüğümden Adana'da fakültenin arkasındaki görevlilere ait yurtta bir oda tuttum. Yurdu tanıdık vasıtasıyla bulduğumuzdan   yurt müdürü pek bir yardımseverdi sağ olsun.

Bir gün kendisiyle aramızda şu muhabbetler geçti.

-Ee dersler nasıl gidiyor?
+İyi sağ olun bir sıkıntı yok.
-Mahir hocayı tanırım bak finalden önce gel seni tanıştırayım sonra bir sürpriz olmasın.
+Finalde soruları verip evde yapın getirin diyecek zaten. Kalmam büyük bir başarı olur sanırım.

Dedim ve kaldım.

Transkriptte büyük harflerle 'DD'yi görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Çünkü bu "Sen şimdi DD aldın amma biz onu F3 yapacağız cancağızım" demekti. Benim okulum başka bir okuldan ders alındığında en az CC alınmasını şart koşuyordu çünkü. Çok lazımdı çünkü! DD sanki bana yetmiyordu çünkü! Hemen yurt müdürünü aradım dedim:

-Böyleyken böyle ben kaldım acil hocayla görüşmemiz lazım.
+E be kızım ben sana kaç kere demedim mi sınavdan önce gel yanıma tanıştırayım seni diye.
-İşte öyle de...

Ne diyeydim üşendim gelmedim mi diyeydim. Diyemedim tabi. Sonrası çok karışık. Defalarca aşındırılan Adana-Mersin yolları, inat eden itler, sinir harpleri, mürekkebatik problemler ve daha neler neler. Bunları yaşarken söylediğim şey şuydu:

-Yok artık böyle saçma bir sebepten okulu uzatmayacağım herhalde!

Dedim ve uzattım.


---


Renkli valizlerim olmadı, başka şehirde üniversiteyi kazanamadım, sefaletimde boğulmadım, kendi bulaşıklarımı yıkamadım, kazandığım banka sınavında mezun olamadığım için göreve başlayamadım, "asla girmem" dediğim KPSS için bir sene hazırlandım, kendi kararımı vermedim, kendi kararlarımı yanlış verdim her ne olduysa oldu işte hepsi oldu. Hepsi 'di'li geçmiş zaman hayatımda. Hepsininin ortak noktası benim olması. Benim hatıralarım olması, bazıların canımı yakması, bazılarının yüzümü güldürmesi ama hepsi benim. Bunların hepsinin o kalın kafama sokmak istediği bir şey vardı: 


ARTİZLİK YAPMA!

Zeheka balkondan bildirdi.

10 yorum:

  1. vallaha da billaha da içimizde mıknatıs var zeheka! bütün aksilikleri çeken bi mıknatıs. bkz şekil b: ben.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benimki direk olarak benim isteklerimi, planlarımı, hayallerimi baltalamaya yönelik. Ben de tamam dedim artık plan program yok. Madem yapınca olmuyor bir de yapmayalım. Lakin bu da olmuyor. Kaldım mal gibi.

      Bir kurşun mu döktürsek ?

      Sil
  2. Üzülme Zeyno, bak ben istediklerimi yaptım da bok mu oldu. Şimdi de kendi dışımdaki nedenler yüzünden yapamadıklarımı düşünüyorum. Özel hayatım bok gibi. Sevmeyi kendime yasaklayacak duruma geldim. Ben de insanım bana da yazık. Yazık bana bu kaçıncı kazık bana derdi İbrahim Erkal. Başka insanları kurban etmedikçe bir kısmımız kutup ayısına yakalanan bedevi olarak kalacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat mutsuz etmek için çabalarını esirgemiyor demek ki:) Keşke mutlu etmek için de bu kadar çabalasa :)

      Sil
    2. Pilates konusunda hata yapmışsın, kim demişse zayıflatmaz beri gelsin, şu var ki dünyada hareket ettiğin sürece sen zayıflatmayacak şey yoktur ki en önemlisi ise beslenmedir, topun üzerine oturunca birden zayıflayacaksın diye birşey, ister bisiklet sür ister koşu yap bu zman alan bir süreç ve kuru kuruya zayıflamak kadınları daha çok kötü gösteriyor ama spor yaparak dengeli beslenere zayıfladığında gençleşiyor resmen cildi parlıyor pozitif oluyor, ebru şallıya laf etmişsin ama senden 1o kat güzel olduğunu kabul etseydin keşke, eve bisiklet aldım uzman tv dediki zayıflatmaz, yahu sen hiç spor yapma gene aldığın kalori düşükse zayıflarsın....kolay gelsin tesadüfen gördüm bir daha uğramam zaten geçerken uğradım :) bu arada spor yap dostum, byee..

      Sil
    3. Pilatesin zayıflatmayacağı şekle sokacağına dair yaygın bir söylenti vardı. Ben de bunu duydum. Zayıflama konusunda engin bilgilerini paylaştığın için teşekkür ederim. Şu an pek ihtiyacım olduğunu söyleyemeyeceğim. Keşke sen de bu yorumu okuduğun postun altına yazsaydın. Ne alaka buraya yazmışsın? Ebru Şallı'ya laf etmedim aslında. Rahatsız olduğum cümlelerini ve babamın kızı olmadığını belirttim. "Ne kadar çirkin bir kadın ben daha güzelim" de demedim. Okuduğundan bunu anlamış olmanı algısızlığına vereyim bari ne yapayım. Bir de n'olur bir daha uğra, çok eksik kalır yoksa blogum sensiz.

      Sil
  3. Hayatın sana garezi varmış gibi düşünme,ben düşünüyorum ama sen sakın düşünme...Hayat mutlu olman içinde çok çabalıyor,görmüyorsun...Eğer birgün bir vosvos,tosbağa yada adına ne diyorsan bir tanesine sahip olursan ki umarım olursun,o zaman düşününce anlarsın,hayat bunun için çabalamıştır.Ha bide aslında biz hep teferruata takılıyoruz,eğer o arabaya sahip olabileceğin bir an olursa rengini önemsememen gerekebilir...Biz arabamızın sarı olmasını isterken dünyada sadece mavi renkte kalmış bile olabilir fazla takılmamak gerek...
    Dünyanın en kötü arkadaşlarına sahip olabilirsin yada en iyilerine...
    Dünyanın en iyi okuluna gidiyor olabilirsin veya en kötüsüne...
    Bazen sadece arkadaşın olduğunu bilmen yeterlidir yada bir okula gidebiliyor olman sana yetmelidir.Eğer bu yakıt mesafe dengesini kuramazsak mutsuz oluruz buda bize ''Gittiğimiz yol bize kıl...'' mantığını aşılar...
    Oouuuuvvvv ben nerelere geldim ya,damdan düşer gibi atladığım için kusura bakma,arada saçmalarım böyle sana denk geldi...
    Hayatınla kanka olman dileği ile...
    (Mektup gibi bitince havalı oluyo...)
    (Ha bide,bence kafan kalın değil...)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok öyle düşünmüyorum aslında pek. İki gün trip yapsam üçüncü gün "gel tamam gel" diyor bana. Seviyorum aslında keratayı.

      Sarı vosvos başka ama. Rengi önemli. Bir de daha önemlisi onu benim kendi paramla almam. Babam almaz zaten. "Ha vosvos almışım ha parayı sokağa saçmışım" diyor. Vosvos başka bir şey. Ben o arabanın ruhu olduğuna inanıyorum. Çok iyi anlaşabileceğimizi, dertleşebileceğimizi, gülüp eğlenebileceğimizi falan düşünüyorum. Bozulursa da konuşur anlaşırız biz onla kendi aramızda. Arka yazısı bile hazır. "Yolların ustasıyım, ustaların hastasıyım."

      Yazarken hiç bir şey yetmiyormuş gibi biliyorum, yaşarken öyle değilim aslında. Şükretmeyi bilirim ki en çok şükrettiğim şey de şükretmeyi biliyor olmam. Yaşadığım en berbat şeylerden sonra bile "olsun be iyi ki oldu" diyebiliyorum. Her biri hayat oyunumda bir perde. Hayatıma giren hiç kimse için pişmanlık duymadım "bu ne biçim sevgiliydi, bu ne biçim arkadaştı, bu ne biçim hedehödeydi Allah belasını versin hepsinin" demedim. Her biri olgunluğa bir basamaktı. İyi ki de varmışlar. İyi ki de kesişmiş yollarımız.

      Ben de nerelere geldim valla anlamadım. Uzun oldu heralde. Olsun. Zaten çok da konuşurum kısa yazmam imkanlar dahilinde değildi.

      Ha bir de bence kafam kalın.

      Sil
  4. ben seni nerden izlemeye alıcam aam :(
    izleyicilerim gadgedi yok blogunda..
    varda bnm tarayıcımdan dolayımı açılamdı :S

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Var sağda :( Tarayıcından dolayı açılmamış olabilir.

      Sil